UIA 2005
2003 Bursa Merkez Danışma Kurulu
Sevgili Oktay,
Bursadaki konuşmanla ilgili mesajların biraz önce bana ulaştı. UIA 2005 konusunda ben de senin kadar endişeliyim. Senin vurguladığın kimi noktalar (ülke çapına yaygın katılım + hazırlık + etkinlik) yanısıra proaktif (etkin?) bir yönetim oluşturulması gereğini MYK'da hem sözlü hem de yazılı olarak dile getirdim. Sonuç maalesef nafile. Bu bakımdan Bursa'daki çıkışının Bilim Komitesine yönlenmiş olarak algılanmasını talihsiz buluyorum. Esas olarak bir yönetim zaafı ile muzdaribiz, bu zaaf da MYK'da. Senin çıkışının bu durumun teşhisinde yardımcı olabileceğini sanıyorum.
Bu meyanda "şişman kediler" - "3. Dünya" meselesinde ülkemizin vurgulanması gereken bir özgün durumu ve konumu olduğunu ve bu durumun 2005'te sergilenmesi - tartışılması gerektiğini değerlendiriyorum. Bu da ülkemizin son elli yılda (oda tarihiyle paralel) yaşadığı hızlı kentleşmenin kendi mimarları, mühendisleri ve müteahhitleri ile gerçekleştirilmesidir. Bu tesbitte altı çizilmesi gereken "kendi" ve "gerçekleşme" nitelemeleri. Yapılı çevremizin ve yapılarımızın tüm niteliksel sorunlarına rağmen inkar edilemeyecek olan gerçeği, son elli yılda elli milyon insana kentlerde konut, işyeri ve kentsel donanım sağlandığıdır. Kentlerimizin elli yılda yarattığı altyapı, yapı, ulaşım ve iletişim nicelikleri dünya çapında benzersizdir. Bütün bunlar Cumhuriyetimizin ilk on yıllarında (uzun otuzlar deniliyor) uygulanan çağdaşlaşma politikasının, mimarlıkta modernizm-rasyonalizmden yana bilinçli bir tercih yapılmasının, 1938 kanunu ile mesleklerimizin özendirilerek insan kaynaklarımızın geliştirilmesinin ürünü. Kısacası kalkınmada da bağımsızlık politikasının ürünleri. Aynı zamanda Mimarlar Odasıının kurucusu olan Mimarlar Derneğinin DP iktidarının ilk yıllarında yabancı mimar istihdamına karşı verdiği mücadelenin de ürünü. 2. Dünya Savaşı ertesinde kentleşmesini yabancı mimarlık ve mühendislik girdileri ile sağlamak zorunda bırakılan hiç bir Güney ülkesinde yaşanmayan bir gelişme. Ben bu özgün maceranın (yol hikayesinin) sergilenmesinden kaçınılmasının "yazık" olacağını düşünüyorum. Kentlerin kutlanması gibi bir konu konuşulurken, bu alandaki benzersiz deneyimimizi bu küresel-siyasi boyutta ifade etmemiz gerekir.
(Bu arada yine bu elli yıllık sürede gözlemleyebildiğimiz yapılaşmanın mimarsızlaştırılması olgusunun temel nedeninin de "mimar kıtlığı"nda yattığını düşünüyorum. Bugün de bu kıtlık söz konusu. Ülkemizdeki mimar sayısı ve istihdamı yetersiz. Bu bakımdan (1) Mimarlık Eğitim Kurumlarının Kentleşmelerini çoktan tamamlamış Batı ülkelerine özenerek akreditasyon ilişkilerine girişmesi, mimarlık eğitiminin süresinin uzatılmaya çalışması; (2) Oda çevrelerinde dolaşan -İMO tarafından kendi alanları için resmen benimsenmiş olan- mimarlarımızı yetkin / yetkin olmayan diye ayrıma tabi tutma, uzun staj süreleri ile fiilen mimar arzını kısma düşünceleri yersiz.)
Bu perspektifle (veya retrospektifle) 2005 gençlerimizin mimarlığa özendirilmesi, mimarlık mesleğini seçmeye yönlendirilmesi için de değerlendirilmeli. 2005 etkinliklerinde siyasi elitin unuttuğu mesleğimizi, yalnızca eleştirileri ile değil kentleşme sürecindeki bu hayati katkıları ile de sergileyerek, kamu kurumlarında mimar istihdamını arttıracak politikaları sağlamaya çalışmalıyız
Konuya canlılık getirdiği için katkına teşekkür eder, sevgilerimi iletirim.
Sait Kozacıoğlu
Ankara, 22 Mayıs 2003
Sevgili Oktay,
Bursadaki konuşmanla ilgili mesajların biraz önce bana ulaştı. UIA 2005 konusunda ben de senin kadar endişeliyim. Senin vurguladığın kimi noktalar (ülke çapına yaygın katılım + hazırlık + etkinlik) yanısıra proaktif (etkin?) bir yönetim oluşturulması gereğini MYK'da hem sözlü hem de yazılı olarak dile getirdim. Sonuç maalesef nafile. Bu bakımdan Bursa'daki çıkışının Bilim Komitesine yönlenmiş olarak algılanmasını talihsiz buluyorum. Esas olarak bir yönetim zaafı ile muzdaribiz, bu zaaf da MYK'da. Senin çıkışının bu durumun teşhisinde yardımcı olabileceğini sanıyorum.
Bu meyanda "şişman kediler" - "3. Dünya" meselesinde ülkemizin vurgulanması gereken bir özgün durumu ve konumu olduğunu ve bu durumun 2005'te sergilenmesi - tartışılması gerektiğini değerlendiriyorum. Bu da ülkemizin son elli yılda (oda tarihiyle paralel) yaşadığı hızlı kentleşmenin kendi mimarları, mühendisleri ve müteahhitleri ile gerçekleştirilmesidir. Bu tesbitte altı çizilmesi gereken "kendi" ve "gerçekleşme" nitelemeleri. Yapılı çevremizin ve yapılarımızın tüm niteliksel sorunlarına rağmen inkar edilemeyecek olan gerçeği, son elli yılda elli milyon insana kentlerde konut, işyeri ve kentsel donanım sağlandığıdır. Kentlerimizin elli yılda yarattığı altyapı, yapı, ulaşım ve iletişim nicelikleri dünya çapında benzersizdir. Bütün bunlar Cumhuriyetimizin ilk on yıllarında (uzun otuzlar deniliyor) uygulanan çağdaşlaşma politikasının, mimarlıkta modernizm-rasyonalizmden yana bilinçli bir tercih yapılmasının, 1938 kanunu ile mesleklerimizin özendirilerek insan kaynaklarımızın geliştirilmesinin ürünü. Kısacası kalkınmada da bağımsızlık politikasının ürünleri. Aynı zamanda Mimarlar Odasıının kurucusu olan Mimarlar Derneğinin DP iktidarının ilk yıllarında yabancı mimar istihdamına karşı verdiği mücadelenin de ürünü. 2. Dünya Savaşı ertesinde kentleşmesini yabancı mimarlık ve mühendislik girdileri ile sağlamak zorunda bırakılan hiç bir Güney ülkesinde yaşanmayan bir gelişme. Ben bu özgün maceranın (yol hikayesinin) sergilenmesinden kaçınılmasının "yazık" olacağını düşünüyorum. Kentlerin kutlanması gibi bir konu konuşulurken, bu alandaki benzersiz deneyimimizi bu küresel-siyasi boyutta ifade etmemiz gerekir.
(Bu arada yine bu elli yıllık sürede gözlemleyebildiğimiz yapılaşmanın mimarsızlaştırılması olgusunun temel nedeninin de "mimar kıtlığı"nda yattığını düşünüyorum. Bugün de bu kıtlık söz konusu. Ülkemizdeki mimar sayısı ve istihdamı yetersiz. Bu bakımdan (1) Mimarlık Eğitim Kurumlarının Kentleşmelerini çoktan tamamlamış Batı ülkelerine özenerek akreditasyon ilişkilerine girişmesi, mimarlık eğitiminin süresinin uzatılmaya çalışması; (2) Oda çevrelerinde dolaşan -İMO tarafından kendi alanları için resmen benimsenmiş olan- mimarlarımızı yetkin / yetkin olmayan diye ayrıma tabi tutma, uzun staj süreleri ile fiilen mimar arzını kısma düşünceleri yersiz.)
Bu perspektifle (veya retrospektifle) 2005 gençlerimizin mimarlığa özendirilmesi, mimarlık mesleğini seçmeye yönlendirilmesi için de değerlendirilmeli. 2005 etkinliklerinde siyasi elitin unuttuğu mesleğimizi, yalnızca eleştirileri ile değil kentleşme sürecindeki bu hayati katkıları ile de sergileyerek, kamu kurumlarında mimar istihdamını arttıracak politikaları sağlamaya çalışmalıyız
Konuya canlılık getirdiği için katkına teşekkür eder, sevgilerimi iletirim.
Sait Kozacıoğlu
Ankara, 22 Mayıs 2003
0 yorum:
Yorum Gönder
<< Home