Pazar, Şubat 19, 2006

Özel Çevre Koruma ile ilgili Mimarlar Odası görüşü

Ankara : 02.08.2002
Sayı : 011/1065


T.C. CUMHURBAŞKANLIĞI
Devlet Denetleme Kurulu
Çankaya/ANKARA
Faks: 441 26 10



İlgi : ÖÇKK/2002-3 sayılı, 23.07.2002 tarihli bilgi istemi.


ÖÇKK'nun kurulduğu 1988 yılından buyana Odamız ÖÇKK ve ÖÇK Bölgeleriyle ilgili yoğun etkinlik ve yayın yapmıştır. Bu etkinliklerimizde değinilen hususlar şunlardır.

  • Çevrenin korunması için özel bir kamusal örgütlenme olumlu bir adım olmakla birlikte, bu modelde özellikle imar ve planlama yetkileri açısından yeni bir kargaşa ve çatışma yaratılmaktadır.
  • 2863 Sayılı yasa ile zaten çevre değerleri koruma altına alınmış bulunan SİT'lerin de ÖÇKB ilan edilmesiyle, Kültür Bakanlığı(Koruma Kurulları)-Çevre Bakanlığı arasında yetki çatışmasına yol açılmaktadır.
  • Kuruluş gerekçeleri ve dayanak tutulan uluslararası sözleşmeler gereğince, (özellikle Akdeniz'de özel çevre koruma bölgeleri oluşturulmasıyla ilgili Barselona sözleşmesi) ÖÇKB'lerinin özellikle "ekoloji-fauna ve flora" açısından çok özel ve "dokunulmaması" gereken yerler olması gerekirken, "yerleşme alanlarının" ve hatta "kentsel dokular" ile "arkeolojık merkezlerin" bile bu statüye alınmalarının, ÖÇKK misyonuyla çelişmektedir.

1990'lı yıllardaki gelişmeler Odamızın eleştirilerinin yerinde olduğunu göstermiştir.

ÖÇKB'lerindeki fiziksel planlamaların hangi kriterlere göre hazırlanacağı konusunda yasal ve bilimsel dayanakları olan bir mevzuat geliştirilmemiştir.

Bu bölgelerdeki planlamaların "çevreyi koruyan" nitelikleri tesadüfe bırakılmış durumdadır. Halbuki SİT'ler için geçerli yasa ve ilgili mevzuatta "koruma amaçlı imar planlaması" kavramı yer almakta ve tanımlanmaktadır.
  • ÖÇKB'leri için, ÖÇKK tarafından üretilen imar planları incelendiğinde de bu planların bir çok yerde belediyelerce üretilen planlardan daha çok "çevreci" olmadıkları, hatta kimi yerlerde de çevrenin korunması ilkelerinden uzak bir yerleşme planlaması şeklinde düzenlendikleri görülmektedir...
  • Ayrıca ÖÇKB uygulaması, bu "imar ağırlıklı" özelliğiyle, ülkenin diğ
  • er alanlarında da çevrenin gözetilmesini gereksiz gören, eğer bir yerleşme alanının korunması gerekli çevre değerleri varsa, buranın ancak bu uygulamayla korunabileceği anlayışını yaratan bir fiili durumun da nedeni olmaktadır…

1990'lı yıllardan, 2000'li yıllara kadar geçen süreç içerisinde, bu alanların Çevre Düzeni Planları revize edilerek hemen onaylanmıştır. Ancak, onaylanan Çevre Düzeni Planları, çok özel olan bu alanların korunmasına yönelik çok özel planlar olmak yerine birkaç özel hüküm dışında, Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca herhangi bir bölgeye hazırlanan planlardan olmuştur.

Bu alanların planlanmasında en önemli veriler olan alanların ekolojisine sahip olduğu değerlere ilişkin ayrıntılı çalışmalar, envanter çalışmaları tamamlanamamış, bunlarla ilgili dokümanlar yayın haline getirilememiştir.

ÖÇK Bölgelerinin korunmasında ve planlanmasında en önemli yapılması gereken işlerden ilki; bu alanların sınırlarının bulunduğu fiziki çevre içerisinde doğru olarak saptanması, hatta derecelendirilmesidir.

Bu tespit, doğru olarak yapılmadığı takdirde bundan sonra yapılacak planlama uygulama işlemlerinin de sağlıklı olmayacağı kesindir.

Örnek vermek gerekirse, Kekova ÖÇK Bölgesi sınırları belirlenirken bu alanla direkt ilişkili antik dönemden beri Kekova'ya açılan bir kapı konumunda olan Kale-Çayağzı (Andrika Antik Kenti), Sura Antik Kenti ve bu bölgenin önemli su kaynaklarından olan Karaemlik Çayı bu alanın dışında tutulmuştur.

Kekova ÖÇK Bölgesi planlanırken bu bölge Kurum Başkanlığınca, sözü edilen Çayağzı kesimi ise Belediyece planlanacaktır. Bu da hem plan bütünlüğü açısından, uygulama ve kurum koordinasyonu açısından sorunlar yaratacaktır.

ÖÇK Bölgeleri, Pamukkale, Gölbaşı ve Kapadokya dışında tümüyle deniz kıyısında ve bunun gerisindeki alanlardır. Bu alan sınırları belirlenirken ÖÇK Bölgeleriyle aynı özellikte ve ÖÇK Bölgelerini doğrudan etkileyen ancak, daha önceden turizme tahsisi yapılmış yada yapılma aşamasında olan alanlar da ÖÇK Bölgesi dışında bırakılmıştır.

Belek ÖÇK Bölgesi buna en güzel örnektir. Biyolojik çeşitlilik açısından çok önemi olduğu belirtilen ve yoğun Caretta Caretta üreme alanlarına sahip bu bölgenin , kıyı kesimleri yer yer ÖÇK Bölgesi dışında bırakılmıştır. Çevre Düzeni Planına "Hasas Zon" olarak ayrılan alanların ÖÇK Bölgesi dışında bırakılmış kıyısı ve hemen bitişi Turizm Tesis Alanı olarak planlanmıştır. Bitişiğinde yoğun bir kullanıma izin verilen Hassas Alanların nasıl korunacağı düşündürücüdür.

Diğer yandan, Çevre Düzeni Planlarındaki çabukluk, Uygulama İmar Planlarına yansımamış, uygulama imar planları elde edilinceye kadar, bu bölgelerde denetimsiz bir yapılaşma süreci oluşmuştur.

ÖÇK Bölgelerinde en önemli sorunların başında kaçak yapılaşma gelmektedir. ÖÇK Bölgelerinde gerekli tedbirlerin alınması ve kontrolü yetkisi valiliklere aittir. Bu alanlardaki kaçak yapılaşmalar için de imar mevzuatına göre işlem yapılmaktadır. Oysa, sahip olduğu özellikler nedeniyle koruma altına alınmış bu alanlar da izin uygulamaların cezası çok ağır olmalı ve diğer bölgelere de örnek olması açısından mutlaka alınan kararlar uygulanmalıdır. Geniş yetkileri olan kurum yıkım için de gerekli donanıma sahip olmalı ve anında tatbik edebilmelidir.

Bu tespitlerimizin somut bir örneği Datça-Bozburun ÖÇKB uygulamalarında görülmektedir.

Özel Çevre Koruma Kurulu tarafından yapılan Datça-Bozburun 1/25000 ölçekli "Çevre Düzeni Planı" bölge ile ilgili "Yönetim Planı" yapılmadan, dolayısıyla yönetim planı verilerine dayandırılmadan yapılmıştır, Bu nedenle plan önemli yanlışlar içermektedir. Örnek olarak; 1.derecede korunması gereken, Datça'nın en önemli tarım arazilerinin yer aldığı Datça-Kızlanaltı bölgesi, bu planla imara açılmıştır. Bunun sonucunda da Datça'nın en önemli tarım alanı yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Diğer taraftan "Turizm Tesis Alanı" olarak ayrılan bu bölgede, çözülmesi çok zor altyapı sorunları yaşanacaktır.

Söz konusu 1/25000'lik planlar doğrultusunda yapılan 1/1000 ölçekli uygulama imar planları , mevcut somut gerçeklerle de uyum içinde değildir. Plandaki yollar arazi topografyası ile çakışmadığından ve önerilen imar adalarının yıllardan beri yapılan üretimin mevcut yapısı ile uyumu gözetilmeden oluşturulması, birçok olumsuzluklar doğuracaktır.

Söz konusu planların 10 yılı aşan bir süredir sonuçlanmamış olması kaçak yapılaşma baskılarını arttırmaktadır.

Ayrıca, Kurumca hazırlanan planlar ve plan hükümleri Yasa'da tanımlanan amaçları aşan bir genişlikte hazırlanmış, koruma kavramının içeriği dışına taşılmış niceliksel kısıtlamalarla nitelik sağlanmak istenmiştir.

Plan hükümlerinde ölçek hiyerarşisi kaçınılmış, hükümler genelden ayrıntıya bir sıraya konulamamıştır, Öncelik verilen planların çalışmaları sonra olması gerekenler yapıldığı halde devam etmektedir ve ne zaman biteceği bilinmemektedir.

Plan Hükümlerinin yazılışlarında alışılmış sıralamaya uyulmamış konular olmadan gereken bölümlerde yer almamış serpiştirilmiştir. Revizyonlar yapılırken kimi hükümler unutulmuş yer yer uygulama eşitsizlikleri doğmuştur. İmla hataları düzeltilmemiştir.

SONUÇ olarak; ÖÇKKB'lığının ve ÖÇKB'leri uygulamasının, gerçekten amaca uygun bir misyona kavuşturulabilmeleri için, "imar ağırlıklı" bir hizmeti değil, ekoloji-fauna ve flora değerlerinin "bilimsel koruma önlemlerini" esas alan bir statüyü üstlenmeleri gerekmektedir... ÖÇKB'nin de bu kriterlere göre belirlenmesi, Foça-Akyaka (Gökova)-Karahayıt (Pamukkale) vb. gibi "belediye" ile yönetilen kentsel yerleşmelerin bile bu statüye alındığı uygulamanın ve buna olanak sağlayan mevzuatın gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Saygılarımla,




Sait KOZACIOĞLU
II.Başkan